MUSTAFA EVERDİ yazdı

DÜNYABİZİM

Aşk bir gün her yerde iktidar olur

Sıtkı Caney’in bütün derdi; İslamcıların en yüksek burcu şiire yeni bir alem eklemek..

27 Nisan 2012 Cuma

Sürekli gökyüzüne bakarsanız; gökyüzü de size bakar. Bu sözün hal makamı olsa gerek; bütün dinî ritüeller göğe açılan ellerle aşkı taşımaya çalışır. Ufuklara yeni bir sabahı serer.

Mevlevîler sema yapar; şehirli bir gelenek olmuştur. Estetik, ritmi ve hareketleri sakin ve yumuşak. Sanki kuşları ürkütmeyen, bebekleri uyandırmayan, ruhları tırmalamayan bir hassasiyete ayarlıdır. Çalgısı nefesli; ney’dir. Derinden gelir, feryadı bile evcilleştiren bir frekans içindedir. Bu estetik; şehre, şehirliye, rafine bir kültüre imadır. Dişildir. İktidara mücavir bir alan içinde kendine bir yer bulur.

Semah; çok hızlı, hareketli, bir sonraki hareketin ne olduğundan emin olamadığınız sürpriz çırpınmaları andırır. Estetiğe boş verir; bir damlada tufan koparır. Bozkıra, dağlara, isyana bir çağrıdır. Çalgısı sazdır; feryadı yiğitçe; insanı harekete geçiren; kuşları ürkütmekten, bebekleri uyandırmaktan, yürekleri yakmaktan çekinmeyen bir sestir. Erildir. Muhalefetin naif bir virdi, ve çevrenin dansı olur. 

Sıtkı CaneyEbuzeran’la semah yapar. Semadaki ve semahdaki açık eller göğe yükselen bir çift yumruk olmuş; bir damla kan üzerinden bir devrim inşa etmeye çalışır. Böylece bizlere şehirde ve iktidarda, nostaljik bir arayışın, çevreye (periferiye) ait oluşumuzun tesellisi olur.

Caney’in tüm derdi İslamcıların en yüksek burcu şiire yeni bir alem eklemek

Zamanında Mavera dergisinde, şairlerin ürünlerini değerlendiren Cahit Zarifoğlu; Sıtkı Caney için “18 yaşında bu ne kadar müthiş imgeler, bu yaşta bütün bunları kullanırsan, 35-40 yaşında ne yapacaksın” diye hayretini yazmıştı. Sıtkı Caney; imge devrimi yapmıştı; artık imgelerden vazgeçmiş ve bir devrim için çırpınan (eğer kalmışsa) son devrimcileri “bütün zamanların devrimcilerine” bir halka kılmak için sesleniyor. Ebuzer bir misalse; Ebuzeran –ki Ebuzerler demektir, çoğul eki almıştır- devrimci ikonumuz oluyor. Che Guevara gibi. Bu Caney’in tespiti.

Mevlana’nın adı yok bu destanda. Ancak pergel metaforu Ebuzeran’da devrimci bir karaktere dönüşüp yeniden hayat buluyor. Şiirdeki bütün atıflar medeniyetimizin tam bir icmali; siyasî iktidarın mahfillerinden, labirentlerinden aşkın iktidarına bir pencere açılması için duvarı delmeye çalışan bir çıkış arıyor Ebuzeran. Sıtkı Caney’in bütün derdi; İslamcıların en yüksek burcu şiire yeni bir alem eklemek. Artık bir damla diye yola çıkınca kan kanı çeker; “bütün zamanların çıldırtan gözyaşları” nehirleri doldurur; “kan nehir nehir can alev alev ve hüzün kat kat” olur.

Şiirinde ayak basmadığı coğrafya, anmadığı mümin, dokunmadığı yara yok

Elbette böyle bir şiirde; -şiir yerine çağdaş bir destan da diyebilirsiniz- sonsuzluk en çok kullanılan kelime olmasına rağmen; güncel raporları devrim diline tercüme eden prompterden akan yazılar hızında bir akış sözkonusudur. Hızlandırılmış devrim kursları müfredatı gibi geçmiş-gelecek, kuzey-güney, doğu-batı akar; “zaman akıp gider şiirler akar.” Şiirin ayak basmadığı coğrafya, anmadığı mümin, dokunmadığı yara kalmaz. Hızlandırılmış bir çağın metrosunda; bütün haritalar, siyer kitapları, gelenek, tarih, siluetler takip etmekte zorlandığımız bir hızla gözümüzün önünden akar durur.

Kerbela’dan Endülüse, Bosna’dan Filistin’e, Hz. Ali’den Tarık Bin Ziyad’a, Malcom X’ten Pir Sultan’a, Spartaküs’ten Che Guevara’ya bir film şeridi gibi resm-i geçit yapar. Mescid-i Aksa’dan, Mirac’a; Allah’ın içimize yağdığı kardan secdeye uzanan bir eylem, dijital ejderhalardan sanal kâğıtları karanlığa gömen bir kararlılık okunur mısralarda. Önemli bir haber de var; müjde haberdir. “belki de en çok yalnızlar sevinecek, ebuzer’den bir selamı her yere taşımaya”; “Benimle kim yarışacak/ yak beni kalbimden/ yak beni ey aşk”

Hayatın anlamı hayatın kendisinden daha değerlidir

Şairlerin şiirlerini kartvizit gibi kullanmaya başladığı bir dönemde; bu ses bütün müfredatın önsözü olacak bir birikime sahip. Artık “hep yaralı şiirler çıkmayacak cebimizden; -“her harfinde suç, her harfine yasak” yoktur; ama gönüllü bir sürgün içindeyiz ve eğer kalmışsa “sözlerim yaralı yarım yamalak/ sana geldim ey aşk” diyen engin bir gönlün muhatap bulması zor olmayacak. Çünkü “yıkılma sakın/sürmekte akın/ve devrim yakın

Hayatın anlamı hayatın kendisinden daha değerlidir. Hayatımız bir devrime adanmışsa, artık hayatın değeri, yaşamanın önemi kalmamıştır. Bu sözü doğrulamak için tarih inandığı değerler uğruna ölenlerin hikâyesini anlatır durur. Devrimler sona ermişse, insanlık sona ermiş demektir.

Sıtkı Caney’in bu kitabı bu sözlere hâlâ geçerlik kazandırması yönüyle bile anlamlıdır. Eğer hayatımızda bir anlam kalmamışsa; yalan dünyadaki suflî hayatımızın ne değeri olacak? Caney de bunun farkında ve “aşktan başka ne varsa şu dünya kadar haram/aşktan başka ne varsa şu dünya kadar yalan” diyor. Maddi iktidar çok yakınımıza gelmiş ve ışığı bakışlarımızı köreltmişse; artık yeni bir göze, yeni bir söze ihtiyacımız olacak. Rasyonel olmak, realiteye teslim olmak kapıldığımız bir rüzgâr olacaksa; bu hayatta rüzgâra kapılan yaprak yerine romantik bir devrimci olmak elbette daha üstündür. Kendimizi her gün kanatmak, global (küreselleşmeyi bilinçli kullanmadım) uyku ve uyuşukluğa kapılmamak için bir tedbirdir.

Yalnız Sıtkı Caney’e bir hakikati hatırlatmalıyım:

Önemli olan sonsuz canlılıktır, sonsuz hayat değil. Devrim bize sonsuzluk getirmez; aşk getirir ancak. Ve atalara uyarak biz de şairin kitabın ortasından konuşan sözünü yazımızın sonuna ekleyelim: “Âlemden âleme aşkla gezeriz/ Yıkık gönülleri aşkla bezeriz/ Sürgünde zindanda hep ebuzer’iz/ Aşk kokar başımız üstümüz her dem”

Sıtkı Caney; EBUZERAN-bütün zamanların bütün devrimcilerine-Şiir, Tahkim Yay., İstanbul Aralık 2011.

Mustafa Everdi yazdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir