29 Ekim 2009 Perşembe
Evet, böyle bir projemiz var.Senaryo hazır.Çekim önncesi hazırlıklarımızı yapmaya başladık,çekim senaryosunun yazılması,çekim yapılacak mekanların secimi, oyuncuların, set ekibinin belirlenmesi, bunlardan sonra kesin yapım bütçesinin çıkarılması, vb.
Kendinizi devrimci olarak görüyorsunuz ve şairsiniz. Sinema sektörü maliyetli iş. Sizin gibi hem devrimci hem de şair birinin bu kadar parası var mı?
Benim gibi adamların bırakın bu kadar paralarının olmasını, paraları hiç olmaz. Çünkü parayla bir arada olmazlar, para onlara geldiği anda gider, dağıtırlar, dağıtılması gereken yerlere. Ancak bu film projemizi hayata geçirebilmek için benim paramın olması şart değil. İyi bir hikâyeniz varsa ve bu sinema diliyle anlatıldığında mesela 3 – 4 milyon seyirci toplayacak gibi görünüyorsa buna yatırım yapacak, finansör olacak birçok para sahibi bulunur.
9 Ekim’de sinemalardaki yerini alan Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak İhtimal’ini nasıl buldunuz?
Sinema sanatı açısından ben oldukça başarılı buldum, arkadaşları kutluyorum. Ancak filmin gişe başarısı olur mu? İsmiyle söyleyelim, uzak ihtimal. Öyle sanıyorum ki film tasarlanırken daha fazla seyirciye ulaşmaya yönelik bir çalışma yapılmamış. Mesela filmin öyküsü bence sıra dışı, toplumda her zaman olabilecek bir sevda hikâyesi değil. Oysa seyirci filmde büyük ölçüde kendini görmek kendini bulmak istiyor. Hem sinema sanatı açısından hem de ticari açıdan başarılı bir film yapmak elbette kolay değil. Genellikle sanat varsa ticari başarı, ticari başarı varsa sanat güme gitmiş oluyor. Ancak ikisini bir arada başaran filmler var. İstiyorum ki artık bizler de başaralım.
Şairsiniz, şair olmasaydınız hayatınızda ne gibi bir değişiklik olurdu?
Şair miyim? Bence bunun hükmünü ne siz ne de ben verelim, bırakalım zaman versin. Şair olmak insanın hayatını diğer insanlara göre daha farklı yapıyor mu bilmiyorum. Şairler şair olmasaydı hayatlarında ne gibi bir değişiklik olurdu onu da bilmiyorum. Ancak yaşadığımız hayatı şair olsaydım ya da olmasaydım diye varsayımlarla yorumlayamayacağımızı biliyorum. Hem şairler de, sairler de bilse de bilmese de “hayatın hesaba gelmediği” gerçeği değişmiyor.
Okumak ne demek? Neyin karşılığıdır okumak Sıtkı Caney’e göre?
Bizleri yoktan var eden Rabbimizin “İkra (Oku)” emrine karşı nasıl bir muhatabiyet içinde olmamız gerekiyorsa okumak odur bana göre. Ki “Oku” emri, “Seni yaratan rabbinin adıyla”, diye devam eder. Bu bakımdan okumak geniş anlamıyla bir bakıma zikirdir, kendi varoluşunun künhüne varmak ve var edeni anmak için.
Sizin okuma süreciniz nasıl başladı? Var mıdır bir ilginç hikâyesi?
Okula başlamadan önce 5 yaşındayken evde bizimle kalan ve o zamanlar lise öğrencisi olan halaoğlunun bana okuma yazma öğretmesiyle okumaya başladım, lise edebiyat kitabından şiirler, iri puntolarla basılmış kısa masal kitapları ilk okuduklarım. Sonrasında babamın yardımıyla Kur’an ve Yunus Emre şiirleri ilk aklıma gelenler.
Kitaplığınızda ne kadar kitabınız var?
Çok. Yüzlerce, belki binlerce… Hiçbir zaman saymadım, kitaplarımı saymakla uğraşamam, hem niye sayacağım ki…
Sıtkı Caney, Ebubekir Kurban |
Bu kitaplarınızdan sadece 3 kitap seçmeniz gerekse bu üçü ne olurdu acaba?
Seçmek çok zor, gerçekten, seçemem. Ama kafama silah dayatılıp ille de seç denilirse, herhalde şöyle bir seçim yapardım: Kur’an, Kur’an, Kur’an. Yok, eğer Kur’an dışında sadece beşeri kitaplardan üç tane seç diyorsan, Bediüzzaman Said Nursi’den Sözler, Necip Fazıl Kısakürek’ten Çöle İnen Nur, Sezai Karakoç’tan Yitik Cennet…
Şu an ne okuyorsunuz?
Şu an bir şey okumuyorum daha doğrusu bugün okuyamadım. Dün okumayı bitirdiğim, Sezai Karakoç’tan “Samanyolunda Ziyafet” kitabı. Yarın ikinci kez okumaya başlayacağım ise Necat Çavuş’tan “Amerika” adlı şiir kitabı. Ardından bugün yarın çıkmasını beklediğim Bülent Akyürek’in “Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır” kitabında sıra…
Şiir deyince aklınıza kim geliyor?
Şiir deyince aklıma yine şiirler geliyor, bütün güzel şiirler, şairler değil yani. Ama ille de şair dersen, ustalardan benim aklıma ister istemez öncelikle Cahit Zarifoğlu geliyor, çünkü daha lise öğrencisiyken şiirle ilgili olanı ilk onunla paylaşmıştım.
Roman deyince?
Dostoyevski desem olmaz değil mi, ülkemizden soruyorsunuz, Bülent Akyürek
Deneme türünde?
Deneme aşamasında olanları cevaplamasam…
Hikâye’yi bir tür olarak görmezsek ayıp etmiş oluruz? Hikâyede?
Bu soru cümleniz deneme türü için kullanabilirdi ama hikâye için, “Hikâye’yi bir tür olarak görmezsek ayıp etmiş oluruz?” derken bile ayıp etmiş olduk bence. Çünkü hikâye türü bizim çok eski bir edebiyat geleneğimiz. Hikâyede Sait Faik’ten Mustafa Kutlu’ya kadar anılacak çok isim var aslında. Ama madem tek isim isteniyor o zaman, Rasim Özdenören.
Sizde hayranlık uyandıran bir tasavvuf büyüğümüz?
Pir Sultan Abdal
Tarihten bir devlet adamı örnek aldığınız/ sevip saydığınız?
Selahaddin Eyyubi
Sağlıklı bir insan iki gün* yemeden, içmeden yaşayabilir. Peki, sağlıklı bir insan şiir okumadan ne kadar yaşayabilir?
Sağlıklı bir insan sadece iki gün mü yemeden, içmeden yaşayabilir. Kim demişse yanlış demiş, üç gün de yaşar, dört gün de yaşar, günlerce yaşar, ölüm vaktini Allah bilir. Aynı sağlıklı insan şiir okumadan da aynı şekilde yaşar, ne zaman öleceğini Allah bilir. Ancak, şiir okumadan yaşayan insanın yaşamasına yaşamak mı denir, denmez herhalde.
Bir batılı yazar söyleyin okuduğumuzda zihnimizi açsın, bir doğulu yazar söyleyin okuduğumuzda kalbimizi genişletsin?
Batılıyı gâvur anlamında kabul edersek zihnimizi açmak için yazan ya da yazabilen bir batılı yazar ben tanımıyorum, varsa da ben bilmiyorum, bu konudaki cehaletimi hoşgörün. Kalbimizi genişleten bir değil birçok doğulu yazar var yakın zamanlardan birini söyleyeyim: Ali Şeriati.
Ankara’da ikamet eden biri olarak hangi şehirleri özlüyorsunuz?
Başkentler başkenti İstanbul’u, en çok İstanbul’u… Sonra Şark’ın Bingöl’ünü, Elaziz’ini, Diyarbekir’ini, bir de Akdeniz’in Mersin’ini.
Son olarak buyrun…
İtiraf etmeliyim ki, son’ları hiç sevmem. Onun için son cümle yerine buradan üçüncü şiir kitabımın adını ansam: “Bana sonsuzluk dile.”
Eyvallah!
Besim Bal yine yaptı yapacağını!