TEODORA DONİ yazdı

Geçen haftaki yazımın başlığı “2011 de böyle geçti yine acılarla, kaygılarla”  idi. O yazıdan birkaç gün sonra Uludere’de otuz beş can toprağa düştüğünde ki mekânları cennettir inşallah, o acı haberi aldığımda  “ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları / şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz”  dizeleri geldi aklıma Şair’in. Ardından bu dizelerin da yer aldığı Sıtkı Caney’in Ebuzeran” şiirinin başka dizelerini hatırladım. Bir kez daha fark ettim ki her acıda, hissettiğimi her anlatamadığımda hep bu şiirle bir kapı aralıyorum sabra, hep bu şiirle dayanıyorum yüreğimde kopan fırtınalara…

Otuz beş gencimizin, çocuğumuzun hayatını kaybetmesine neden olan Uludere’de sınırdaki bombalama ile ilgili tek kelime yazacak durumda değilim. Şair’in dediği gibi:  “insan böyle düşüne düşüne / ağlar ya / olsun Allah var ya / Allah kerim Allah yar ya”. Sıtkı Caney bu dizelerle hepimizi hem düşünebilmeye, ağlayabilmeye hem de umutlu olmaya çağırıyor. Şair’in “varsın fırlatsınlar ateşe bizi / varsın buzdan boşluklara atsınlar / bulur bizi bir rüzgâr / çıkarır baharlara / dağlara üstündeki karlara / yağmurlara kırlara / uçsuz bucaksız şarkılara /  bir rüzgar çıkarır bizi” deyişi de aynı umuttan kaynaklanıyor.

 Şair, bu topraklarda yaşanan bütün acılara rağmen umut ve direnç dolu dizelerle sesleniyor hepimize: “ey bu topraklarda güzelleşen güllerin öfkesi / ey sevmenin en sınırsızı en mertçesi / ey aşk ey uçsuz bucaksız deniz başkası hep masiva / anlatmaya yetmez seni hiçbir özgürlük efsanesi / ne nevroz ne ergenekon ne demirci kava / ey aşkın en türkçesi en arapçası en kürtçesi / ey bu toprakların mayası ey büyük dava”  diyerek

Evet, Sıtkı Caney’in “bütün zamanların bütün devrimcilerine” ithaf ettiği 40 bölümden oluşan uzun soluklu şiiri “Ebuzeran” nihayet kitaplaştı ve okuyucusuyla buluşmaya başladı.  2011 yılının son ayında Aralık’ta Tahkim Yayınevi’nden çıkan bu şiir kitabı hakkında en önce ben yazmalıyım diyordum hep kendi kendime.  Çünkü “Ebuzeran” şiirinin 7 yılı aşkın bir süreyi kapsayan serüvenini başından sonuna kadar sanırım sadece ben biliyorum. İlk bölümden kırkıncı bölüme kadar her bölümünün her dizesinin her harfinin ne zaman ve nerede yazıldığına bizzat şahidim. Kimi zaman gecenin geç bir vaktinde beni uyandırarak, kimi zaman sabah ezanına kadar sabredip namaz sonrası yanıma gelerek, yazdığı yeni bir bölümü bana nasıl büyük bir heyecan ve coşkuyla okuduğunu hiç unutamam.

Çok iyi hatırlıyorum, şiirin 12 bölümü yazılmıştı ve kitap olarak yayınlamak için kendisine teklifte bulunan bir yayınevine Sıtkı Caney o 12 bölümü göndermişti ve o sırada Bekir Fuat mahlasıyla yazan Ebubekir Kurban’ın Sıtkı Caney’le yaptığı söyleşi de Gerçek Hayat dergisinde kitabın çıkacağı haberiyle birlikte yayınlanmıştı. Ancak üzerinden epey zaman geçmesine rağmen kitap yayınlanmamıştı. Bu arada Caney yeni bölümler yazmıştı. Şiirlerin de kitapların da bir kaderi vardı demek ki. Şiir 40 bölümle tamamlandı ve yayınlamak da bir başka yayınevine, Tahkim’e nasip oldu.

Sanırım şiirin yarısı yani 20 bölüm kadarı daha önce dergilerde yayınlanmadı, ilk kez kitapta yer alıyor. Her ne kadar kitap hakkında önce ben yazmalıyım diyorduysam da aslında çok zaman önce şiirin ilk bölümleri dergilerde yayınlandığında Ebuzeran’la ilgili ilk yazıyı şimdi aramızda olmayan 16 Şubat 2009 tarihinde elim bir trafik kazası sonucu genç yaşta aramızdan ayrılan şair, yazar Mehmet Sait Yakut yazdı. O yazı da kitabın başında var. Sıtkı Caney’le ilgili bilginin olduğu sayfada. Kısa ama şiir gibi bir yazı demeyeceğim, gibisi fazla, bence muhteşem bir şiir. Bir şair bir şairi ancak bu kadar iyi ancak bu kadar güzel anlatabilir. Kendisini rahmetle anıyor, mekânı cennettir inşallah diyorum.

İşte Mehmet Sait Yakut’un kelimeleriyle Sıtkı Caney ve Ebuzeran: ““Cendereler için de burgaçlanan rüzgârın, tutunup saçlarına gökte dağılan adam… Ağdıkça kendi başına kül olup yağan… Külleri karıldıkça çılgınca yalazlanan… Matemi hüseyni, makamı hüzzam… Ziya Gökalp’te Kürtçe hayal kurarken suçüstü basılan adam… Müsekkin bir dua, mütebessim bir keder… Kendini uğurlayıp kendini karşılayan ve ölümü ömürlere yakıştıran hece hece gam…  “Ey”in şairi Sıtkı Caney ve onun kaçgın yoldaşı, Ebuzeran!”

Sıtkı Caney, ”bismillah aşk için” diyerek Ebuzeran şiirini 2004 yılında yazmaya başlamıştı, yanlış hatırlamıyorsam ilk 6 bölümü o yıl yazmıştı.  “nehirler boyunca” adlı bölümdeki, kitabın arka kapağında da yer alan“şimdi sonsuz sabah öncesi bu son akşamda / kar yağar yağar kan akar akar yeni bir bahar olur /  mekke’de kudüs’te bağdat’ta şam’da / aşk bir gün her yerde iktidar olur” dizelerini de.

7 yıl önce, Şair “ kan akar akar yeni bir bahar olur” derken,  ne Arap Baharı vardı ne de olacağına ilişkin bir belirti. Şair sezgisi mi denir buna,  şair duası mı, şair hayali mi, bilemiyorum ama  şu çok açık ki şiirin  tüm havasında  gelecek için  hep  umut, hep güçlü bir hayal var. Şair’in “aşk bir gün her yerde iktidar olur” dizesi bunun sayısız örneklerinden biri. Bütün zamanlardan izler taşıyan, bizi, bütün zamanların bütün devrimcileriyle bir bir kucaklaştıran bu destansı şiir, hem bir dua hem bir yakarış hem bir başkaldırı çağrısı bütün dizeleriyle:

“şimdi bütün yeryüzü baştan başa kerbela / şimdi bütün günler aşura / aşk için isyandır bu / ve bengisu bengisu / hüseyin’dir hasan’dır bu”

“selam olsun saf saf duranlara / selam olsun aşk yalnızca aşkın oluncaya dek / birleşsin diye geçmiş ve gelecek / sonsuzluğa yaslanıp çarpışanlara”

Bütün Ebuzerler için, Aşk için, Özgürlük için duan da şiirin de hiç bitmesin “ey aşkın yeryüzündeki pençesi, ey şair”…

2 Ocak 2012 Pazartesi / Yeni Şafak

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir